Saklı Payı İhlal Edilen Her Mirasçı Tenkis Davası Açabilir mi?
Siz değerli okuyucularıma bu makalemde, saklı payları ihlal edilen her mirasçı tek başına mahkemeye başvurmak suretiyle tenkis davası açabilir mi? sorusuna cevap vermeye çalışacağım.
Türk Medeni Kanunu madde 560 uyarınca; Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, miras bırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler. Yasal mirasçıların paylarına ilişkin olarak tasarrufta yer alan kurallar, miras bırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır.” denilmektedir.
Saklı payları ihlal edilen mirasçılar, diğer mirasçıların iştiraki olmaksızın tenkis davasını bireysel olarak açma yetkisine sahiptirler. Tenkis talebi, tereke adına bir istek değildir. Tenkis isteği, mirasçının saklı payını alabilme amacına yönelik kişisel nitelikte bir talebidir. Bu sebeple, diğer mirasçılarla birleşerek tenkis davası açılması ya da miras ortaklığına temsilci atanması söz konusu değildir. Bir diğer deyişle, saklı payı zedelenen her mirasçı yalnız başına mahkemeye başvurmak suretiyle tenkis davası açma hakkına sahiptir. Mirasçıların birlikte tenkis davası açma hakları da bakidir. Tenkis istek ve dava hakkı, tüm saklı paylı mirasçılar için aynı maddi ve hukuki süreçlerden geçmektedir.
Her bir davacının tenkis talebi ve iddiası kişisel aynı zamanda kendine özgü kabul edilmesi sebebiyle biri tarafından açılan tenkis davası üzerine ancak saklı payına yapılan saldırı tenkis edilip, dava sonucunun diğer mirasçılara genişletilmesi yolu ile etkisi söz konusu olmamaktadır.
Türk Medeni Kanunu madde 561 uyarınca; “Saklı pay sahibi mirasçılara ölüme bağlı tasarrufla yapılan ve tasarruf edilebilir kısmı aşan kazandırmaların onların saklı paylarını aşan kısmı orantılı olarak tenkise tâbi olur. Tenkise tâbi birden fazla ölüme bağlı tasarrufun bulunması hâlinde, saklı pay sahibi mirasçıya yapılan kazandırmanın saklı payı aşan kısmı ile saklı pay sahibi olmayan kimselere yapılan kazandırmalar orantılı olarak tenkis edilir.” denilmektedir.
TENKİS DAVASI – VASİYETNAMENİN HENÜZ İFA EDİLMEMESİNİN ÖNEMLİ OLMAMASI – DAVA KONUSU YAPILABİLME
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 22.12.1995 tarihli 13158/1995 Esas 14108/1995 Karar sayılı kararında özetle; “Kanunlarımızda ölüme bağlı teberruların ifa edilmeden tenkisinin istenemeyeceğini gösteren bir kural olmadığından vasiyetnamenin henüz ifa edilmemesinin sonuca etkisi yoktur. Defi yolu ile dermeyan edilme imkânının bulunması müstakil dava konusu yapılmasına engel değildir. O halde mahkemece tenkis isteğinin esasının incelenmesi ve hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklinde karar verilmiştir.
Kararda da açıkça görüleceği üzere, tenkis talebinde bulunulabilmesi için vasiyetin gereğinin yerine getirilmesinin bir diğer deyişle tenfiz olunmasının zorunluluğu bulunmamaktadır.
Tenkis Davası – Saklı Paya El Atıldığından Ya Da Zedelendiğinden Söz Edilebilmesi İçin Kazandırma Konusu Tereke İle Kazandırma Dışı Terekenin Tümü İle Bilinmesi Gereği – Terekenin Aktif Ve Pasifinin Belirlenmesi Gereği
“Kural olarak; saklı paya el atıldığından, zedelendiğinden söz edilebilmesi için; kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile bilinmesi gerekmektedir. Dosyaya delil olarak yansıyan hususlarda taraflara delillerini sunmaları için ayrıca ve açıkça süre verilmesi, sonucuna göre terekenin tasarruf edilebilen kısmının belirlenerek, saklı paya tecavüzün bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmekte ise de; somut olayda, mahkemece, düzenlenen tenkis hesap tutanağının taraf vekillerine tebliği üzerine, taraf vekillerince, tutanağın içeriğine ve hesaplama yöntemine ilişkin herhangi bir itirazda bulunulmadığı gibi, duruşmada, taraf vekillerince, dava konusu taşınmazlar dışında murise ait her hangi bir taşınmaz ve mal varlığı bulunmadığı, terekenin pasifi olarak bildirilecek değerler de olmadığı beyan edilmiştir. Hal böyle olunca, artık mahkemece terekenin aktif ve pasifinin belirlenmesi yönünde yeni araştırmalar yapılmasına ve bozma ilamında geçen delillerin araştırılması gerek bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.” Şeklinde kararını vermiştir.
Miras sözleşmeleri resmi vasiyetname şeklinde yapılması zorunludur. Resmi vasiyetname noter gibi yetkili memur önünde yapılması gerekmektedir. Bu şekilde yapılan bir miras sözleşmesinin, resmi şekle tabi bir işlemin yazılı şekilde anlaşma ile ortadan kaldırılması mümkün olmaktadır. Türk Borçlar Kanunu’nun 13. maddesinde; “Kanunda yazılı şekilde yapılması öngörülen bir sözleşmenin değiştirilmesinde de yazılı şekle uyulması zorunludur. Ancak, sözleşme metniyle çelişmeyen tamamlayıcı yan hükümler bu kuralın dışındadır. Bu kural, yazılı şekil dışındaki geçerlilik şekilleri hakkında da uygulanır.” biçimindeki düzenlemeye aykırı bir durum bulunmamaktadır. Miras sözleşmesinin tadil ve değiştirilmesinde mutlaka resmi şekilde yapılmış olması gerekmektedir.
Miras sözleşmesi yapılırken taraflar, kanuni bir zorunluluk olmadığı halde istekleri ile fesih için resmi şekli kabul etmiş iseler, feshin adi şekilde yapılması mümkün değildir. Bu durumda resmi şekil şartına uyulması zorunludur. Rıza ile kararlaştırılan şekil adi şekle oranla tarafların haklarını daha çok teminat altına almaları sebebiyle önemlidir. Ayrıca miras sözleşmelerinde sözleşmenin feshinin sözlü olarak yapılması kararlaştırılmışsa bu şart hukuken geçerli değildir.
Miras sözleşmelerinin anlaşarak sona erdirilmesi, sözleşmenin taraflarına ait bir haktır. Sözleşmenin taraflarından başka biri sözleşmenin feshine ilişkin anlaşma yapma yetkisine sahip değildir. Ancak temsil yasağı, mansup mirasçı veya yararına vasiyet yapılan kişi bakımından söz konusu olmayıp, ölüme bağlı tasarrufta bulunan miras bırakan içindir. Mansup mirasçı veya yararına vasiyet yapılanlar, veli, vasi ve vekilleri tarafından temsil edilebilinirler. Şayet, sözleşme iki taraf içinde ölüme bağlı tasarruf şeklinde ise, örneğin taraflar birbirlerini mirasçı atamışlarsa bu durumda iki taraf hakkında temsil yasağı hükmü uygulanmaktadır.
Murisin Tek Taraflı İradesi İle Miras Sözleşmesinin Ortadan Kaldırılması
Türk Medeni Kanunu’nun 546/2 uyarınca; “Miras sözleşmesi ile mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişinin, miras bırakana karşı miras sözleşmesinin yapılmasından sonra mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan davranışta bulunduğu ortaya çıkarsa, miras bırakan miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırabilir.” denilmektedir.
Tek taraflı olarak miras sözleşmesinin ortadan kaldırılması ancak vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biriyle yapılmalıdır. Örneğin, miras sözleşmesi ile mirasçı olarak atanmış bir kişi, sözleşmesinin yapılmasından sonra miras bırakana şiddet uygulamış ya da tehditte bulunmuş ise bu durum mirastan çıkarmayı gerektirecek bir davranış olması sebebiyle miras bırakan bu sebeplere dayanarak tek taraflı irade beyanı ile mevcut kurulan miras sözleşmesini ortadan kaldırabilir.
Mirasçılıktan çıkarma sebepleri Türk Medeni Kanunu’nun 510. Maddesinde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Muris saklı paylı mirasçısını ölüme bağlı bir tasarruf yapmak suretiyle mirasından çıkarabilir. Mirastan çıkarma sebeplerini oluşturan fiilin, miras sözleşmesinden sonra yapılmış olması gerekmektedir. Daha öncesinde yapılan fiil ve davranışlar geçerli sayılmamaktadır. Bunun sebebi ise, miras bırakan öncekilerin varlığını bildiği halde miras sözleşmesi yapma iradesini göstermiştir.
Miras sözleşmesi yapmakla muris, atadığı mirasçıya sağlığında bir mal bırakma borcu altına girmiş olmayıp, yalnızca ölümü zamanındaki terekesi üzerinde atadığı kişiyi mirasçı sıfatını sağlama borcu altına girmiştir. Miras bırakan tek taraflı ortadan kaldırma tasarrufunda miras sözleşmesini feshettiğini ve mirastan çıkarma nedenini açıkça belirlemek zorundadır. Mirastan çıkarma nedenleri bulunmadıkça, miras sözleşmesinden tek taraflı olarak dönülemez ve miras sözleşmesi ortadan kaldırılamaz.
Avukat Gizem GONCE
Miras bırakan Murat, öldüğünde mirasçısı olarak eşi Ayşe ve kızı Kübra kalmışlardır. Miras Bırakanın kızı Kübra, yasal süre içerisinde mirası reddetmiştir. Miras reddeden Kübra ve sağ kalan eş için mirasçılık belgesinde miras paylarının ne şekilde düzenleneceği önemlidir.
Mirasçılık belgesinin düzenlenmesinde, mirasın ret edilmesi durumu oluşmamış gibi, tüm yasal mirasçılar ve miras payları gösterildikten ve mirası reddeden mirasçılar tespit edildikten sonra, mirası ret eden mirasçıların murisin yasal mirasçı sıfatını kaybetmiş olduklarından ve bunların miras paylarının diğer mirasçılara intikal etmiş olduğunun belirtilesi gerekmektedir.
Ölenin tüm mirası 4 pay olarak kabul edildiğinde Eşi Ayşe 1 pay miras hakkına sahiptir. Kızı Kübra ise 3 pay hakkına sahiptir. Fakat kızı Kübra’nın mirası reddetmesi halinde mirasçılık sıfatı sona ermektedir. Bu durumda Kübra’nın miras payı, annesi Ayşe’ye intikal edeceğinden, miras bırakanın tüm mirasının sahibi durumuna gelecektir.
Mirasçılık belgesi verilmesi hususu Türk Medeni Kanunu'nun 598. maddesinde düzenlenmiştir. Mirasçılık belgesi, aksi ispat edilinceye kadar, adına düzenlenmiş bulunan kişi ve kişilerin mirasçılığı lehine bir karine oluşturur. Bu belge; miras bırakanla mirasçıları arasındaki soy ilişkisini göstermesi yanında mirasın mirasçılara intikalini de sağlayıcı bir işleve sahiptir. Bu nedenlerle; Türk Medeni Kanunu'nun 605. maddesi uyarınca mirası reddeden mirasçı veya mirasçılar varsa düzenlenecek mirasçılık belgesinde, mirasçılık sıfatına sahip olan kişi veya kişiler ile miras paylarının gösterilmesi ve mirası ret durumuna işaret edilmekle yetinilmemesi; mirası ret nedeniyle, mirasçılık sıfatını kaybedenlerin ve bunların payının akıbetinin gösterilmesi gerekmektedir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 20.03.2014 tarihli 2013/9820 E. 2014/4760 K. sayılı kararında da konuya ilişkin açıklamalarda bulunulmuştur.
2. Anne ve Babanın Mirasçı Olması Halinde Yasal Miras Payları
Örnek vermek gerekir ise; Miras bırakan bekâr Ali öldüğünde mirasçıları olarak annesi Ceylan ve babası Burak kalmışlardır. Bu durumda veraset ilamında düzenlenen miras payları şu şekilde olmaktadır; Tüm miras payı 2 pay olarak kabul edildiğinde anne ve babanın yasal miras payları eşit olarak 1’er pay şeklindedir.
Ana ve babadan biri ya da her ikisinin daha önce öldükleri kabul edildiğinde ise, Türk Medeni Kanunu’nun 496/2 maddesi uyarınca ölen anne ve babanın yerlerini, her derecede halefiyet yolu ile kendi alt soylar almaktadır. Alt soyları olmadan ölenin kardeşleri de üst soylarının halefi olarak mirasçısı olurlar.
3.Babanın Ölümü ve Annenin Sağ Olması Halinde Altsoyunun Yasal Miras Payları
Örnek vermek gerekir ise; Miras bırakan Ahmet, çocuksuz ve dul olarak ölmüştür. Babası Ceyhun ise Ahmet’ten çok önce vefat etmiştir. Baba Ceyhun’un Deniz ve Emre adında iki oğlu ile kendisinden önce ölen oğlu Pars’tan olan torunu Kadir kalmıştır. Bu durumda miras paylarının ne şekilde paylaştırılacağı önemlidir.
Türk Medeni Kanunu’nun 496. maddesi uyarınca; Miras bırakan Ahmet’in mirasının yarısı annesi Berrin’e diğer miras payının yarısı ise ölen babası Ceyhun’undur. Ancak baba Ceyhun’un önce vefat etmesi sebebiyle onun miras payı halefiyet ilkesi uyarınca altsoyuna geçmektedir. Bu durumda, baba Ceyhun’un miras payı Deniz ve Emre adında iki oğlu ile kendisinden önce ölen oğlu Pars’tan olan torunu Kadir’e kalmaktadır.
Miras bırakan Ahmet’in miras payı 6 pay olarak kabul edildiğinde, 3 pay sağ olan annesi Berrin’e diğer 3 pay baba yerine halef olan Deniz, Emre ve Kadir’e eşit olarak paylaştırılmalıdır.
Ölen kişinin sağ kalan eşi, büyük anne ve büyük baba zümresi ile birlikte mirasçı olduğunda yasal miras payı tüm mirasın dörtte üçü oranındadır. Eğer, miras bırakanın anne babası ve büyük anne büyük babası ile onların altsoyları hayatta değilse artık mirasın tamamı eşe kalmaktadır.
Avukat Gizem GONCE
